30 Ağustos 2022

30 (YAZIYLA OTUZ)

    Diğer günlerden farklı uyandı o sabah. Aslında her gün farklı uyanırdı. Bazı günler neşeli, bazı günler keyifsiz çıkardı yataktan. Hatta bazen dişlerini fırçalamak bile eziyet olurdu. Ama o sabah Sabri otuzuna girdiğini bilerek uyandı. Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını düşündü. Sanki bir gecede daha yaşlı, daha yorgun bir hâle gelmişti. Sanki o sabah yataktan çıksa ayakları onu taşımayacak gibiydi. Yine de doğruldu yatağında. Hemen karşısında duran aynaya baktı. Otuz yaşındaki hâlini gördü ilk defa. Tanıştılar. Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını aynadaki yansıması da hatırlattı ona. Tıpkı üniversite yıllarında olduğu gibi uzattığı saçları da o zamanlar olduğu gibi güzel gelmedi gözüne. Yataktan çıkmalıydı, yüzünü yıkamalıydı ama o önce geçmişi hatırlamayı seçti. 

    Babasının kucağında bakkaldan gelirken ekmeğin köşesini kemirdiği fotoğraf geldi gözünün önüne. Kendisini çok seven bir anne babanın çocuğuydu. Annesinin babasının kucağında atari kolu kemirerek geçirmişti bebekliğini. Otuzuna bastığı gün geçmişe dönüşünde karşısında en eskileri bulmuştu. Biraz daha üzerine düşündü. Aklına Grup Vitamin, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Dr. Alban, sahilde aile yürüyüşleri, yüzmeyi ilk öğrendiği gün geldi. Geçmiş güzeldi sanki. Hayatta hiçbir derdi yoktu o zamanlar. En büyük problemler mahalledeki çocuklardı, babasının yeni atari kaseti alacağı tarihti. Üzerinden yeterince zaman geçtiğinde geçmişten akılda kalan her şeyin güzel olduğunu fark etti. Bu biraz içini rahatlattı. 

    Ortaokul yıllarından dinlediği rap müzik, tanrının olmayabilişi, en sevdiği arkadaşları, bir kızı ilk kez sevebilmiş olması geldi aklına. Bu geçmişi düşünme işini çok sevdi Sabri. Yataktan çıkmaya, yüzünü yıkayıp kendine gelmeye karar verdi. Evinde çok yer olmadığından banyodaki prize taktığı su ısıtıcısı uygun sesi çıkardığında kendisine bir kahve yapmak için mutfağa geçti. Kahvesini koydu. Günün ilk sigarasını yaktı. Düşünmeye devam etti. Belki geçmişi bu şekilde düşünürse otuzunu unutur da yaşlandıkça hatırladığı her şeyin güzelleşeceğine ikna eder kendini diye ümitlendi. 

    Bugün hâlâ devam eden en güzel arkadaşlıklarına sahip olduğu lise yıllarını düşündü. Bir kadını uzun uzun ve çok amatörce sevmenin ne demek olduğunu o yıllarda anlamıştı. Heyecanlı zamanlardı. Bir paket sigaranın maksimum kaç kişiyle alınabileceğini o yıllarda öğrenmişti. Teneffüs saatlerinde bir sigarayı maksimum kaç kişinin içebileceğini de o yıllarda öğrenmişti. Ama o dönemlerde bir sigaraya sahip olan kişinin sigarasını tüm insanlarla paylaşması Sabri için çok politik bir durumdu çünkü Sabri'nin inandığı sosyalizm de bu kadar romantik bir şeydi. Çok sevdiği annesi o yıllarda en iyi arkadaşıydı. Babasıyla da bir o kadar kavgalıydı. Sabah okula gider, okuldan sonra ya bilardoya ya basketbol oynamaya devam ederdi. Akşama doğru eve uğrar, yemek yer, gecenin en uygun saatine kadar arkadaşlarıyla vakit geçirirdi. Yağmur, kar, kış dinlemezlerdi. Dünyayı beraber kurtarırlar, hangisi aşk acısı çekse beraber çekerlerdi. Sabri otuzundan bakınca hepsine gülümsedi. 

    Sonra Sabri kim olduğunu bulduğu düşündüğü zamanlar yaşadı. Sevmediği bir şehirde uzun süre vakit geçirdi. Kendine ait bir odası, hayatta kendi kuralları vardı artık. Kimliğini bulmuştu. En azından o öyle düşünmüştü. Üniversite yıllarını hatırladı. Güzel kitaplar okudu, güzel müzikler dinledi, güzel filmler izledi. Daha az sosyalist daha çok anarşist, biraz vegan biraz vejetaryen oldu. Bir gruba ait olmadan kendini yaratmaya gayret etti. En sevdiği sözlerden biri "The man is nothing else but what he makes of himself" oldu. Asla tam olarak Türkçesini söyleyemedi ama çok iyi anladığına emindi. Bazı dostlar edindi, bazı dostlardan vazgeçti. Birkaç kadın sevdi. Bir kadınla ömrünü geçirebileceğini düşündü. Miskindi, depresifti, keyifsizdi, mutsuzdu, üşengeçti. Birçok şeydi ama kendisi değildi. 

    Okul bittikten sonra çalışmaya başladı Sabri. O güne dek savunduğu, inandığı hiçbir şeyin iş hayatında kullanılabilir şeyler olmadığını anladı. Bu kadar çalışkan biri olacağını kimse tahmin etmezdi. Zor ama keyifli zamanlar geçirdi. Emek ve başarının doğru orantılı olduğunu öğrendi. Yaşamak istedi. Hayattan bazen keyif alabileceğini biliyordu artık. Diğer taraftan o yıllarda iletişim kuracağı insanları seçme şansı olmadığından insanları daha iyi tanıdı. Kimse iyi değildi, kimse iyi olmak istemiyordu. Bu Sabri'nin hayatta en şaşırdığı şeylerden biriydi. Yoruldu, tahammülü azaldı, bazen vazgeçti. Bir gün tüm insanların kötü olduğuna inandı. İşten vazgeçti. Başka şehre göçtü. 

    Yakın zamanları hatırlayınca yine içinde o kötü hissin oluştuğunu fark etti. Güzel hatıraları vardı ama en güzel günlerini hatırlarken hafızasını oluşturan fotoğraf kağıtlarının yırtık olduğunu hissetti. Hafızasındaki yırtık kağıtları makasla düzeltip temiz hatıralar olarak tekrar kaydetti. İnsanlar unutulmak için vardı nasılsa. Ne demişler? "Seni hatırlayan son kişi öldüğünde hiç yaşamamış olacaksın" Sabri de bunu bildiği için bildiklerinden vazgeçmekte zorlanmadı. Saat geç olmuştu ve hâlâ hiçbir şey yememişti. Ekmek almaya gitti. Döndüğünde kendine mütevazı bir kahvaltı hazırladı. Üzerine bir sigara yakıp otuzundan geriye bakmaya devam etti.

    Göçtüğü şehirde üniversite yıllarından yakın arkadaşıyla bir yıl geçirdi. İşsizdi ama miskin değildi. Keyifli kocaman bir yıl geçirdikten sonra hayatında aradığı şeyin orada olmayabileceğine karar verip çocukluğundan beri âşık olduğu şehre taşınmaya karar verdi. Taşınmaya yakışır bir tren yolculuğundan sonra bugün de yaşadığı evine kavuştu. Yeni bir başlangıç yapıp yaşamaya karar verdi. Bu sefer olacağına inanmıştı. Sabri çok değişmişti. Geçmişteki kendisini gülerek hatırlıyordu her seferinde. Artık sosyalist değil, anarko kapitalist gibi bir şeydi, vejetaryen değildi, umursamıyordu. Tanrı hâlâ yoktu ama Sabri için. Çünkü onun gibiler tanrı kavramıyla var olmayı değil kendileriyle var olmayı seçiyorlardı. Arada bir şeyler karalayıp kimseyle konuşamadıklarını yazdı. Bir kadınla, çok iyi anlaşamadıklarına karar verene kadar çok iyi anlaştı. Babasını anladı. Artık babasını suçlamıyor, özlüyordu. Annesini, babasını, kardeşini ve dostlarını hatırlatan dövmeler yaptırdı. Okuyamadığı kitaplarını bitirdi. Hatta zaman zaman hayattan keyif aldı. 

     Sabri düşündükçe keyfi yerine geldi. Hayatla oynaması gereken oyunu öğrendiğini düşündü. Otuzundan bakınca otuzunda her şey yolunda gibiydi ama kim bilir on yıl sonra buralardan neler çıkaracaktı kendine? Sabri artık kimseyi tanımaya ihtiyacı olmadığını, kendisi tanımasının en güzeli olacağını düşündü. Ne geç tanışmaya başlamıştı kendisiyle. Ne zor şeydi önce kendini düşünmeyi öğrenmek. Yolun sonu görünmeden bunu başarabilmiş olduğuna da sevindi içten içe. Saat çok geç olmuştu. Sabah çıktığı yatağına geri döndü. Gözlerini kapattı. Otuzuna bir gün daha eklemeye kararlıydı.